Kayıtlar

2020 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

üstü çizili şakaklardan görülmemiş bir ağrı

  bir sürü kontörü var, telefonu üst model o da biliyor, arayacak kimsesi yok şakakları gürültülü bir sağanağa maruz kalmış gibi bereketsiz zamanın içinde hep çizikli hep soğuk kırık aynasına ne zaman baksa şaşırıyor sen de kimsin diyor sapsarı bir sesle burası neresi, neler oluyor Allah'ım ama her şeyi gayet net hatırlıyor bu çetrefili kendi seçmiş ama o da biliyor, gözyaşları dinince gökkuşağı çıkmaz kendine gücenmiş değil, aradığı isim nerede kayıp kahkahaları kumpaslarda bulunmaz elindeki kalem mi kamçı mı belli değil ha vuruyor ha vuruyor ne zaman diskalifiye olsa hayattan o da biliyor, zirveler ona göre değil bütün imtihanlara son gece çalışıyor uyumadan önce mezarlıklar düşünüyor pişman bir türkü mırıldansa soluk kalıyor kederi ne dersini alabilmiş ne de yeterince şişman çay karıştırırken ya da ayakkabısını bağlarken daldığı düşüncelerde hıçkırıyor boğuk kimseler görmemiş kalbindeki yumruğu yumruk kalbi kadar, o da biliyor diyor bazen, güzel beni ned...

dostoyevski karakteri

bu dünyaya bir dostoyevski karakteri olarak geldim küçükken katil olmuştum bir keresinde bir keresinde ölmüştüm ama delilleri saklamıştım yalnızca annem bilir, kanlıysa da gömleğim  bu dünyaya bir dostoyevski karakteri olarak geldim daha büyüyemeden incecik bir hastalığa yakalanmışım ömür boyu istirahat vermiş doktor amcalar  yeryüzündeki hiçbir yatakta rahat edemedim bu dünyaya bir dostoyevski karakteri olarak geldim benim de bir kumarbazım vardı, hem de gerçek öz annem bir canbazdı pek severdi tehlikeyi  aklımın penceresinden dua ederek izlerdim  bu dünyaya bir dostoyevski karakteri olarak geldim  emek verilmelidir derim her düşünceye  insan her şeyi anlayabilir, başka bir insan hariç  sahip olmadığım bir nesnenin hasretini çekerim bu dünyaya bir dostoyevski karakteri olarak geldim  kimi zaman uzak sanırlar hayata karşı kollarımı  neyim olduğunu bilirmiş gibi sanki  oysa ben boş fikir balonlarına mesafeliyim bu dünyaya bir dostoyevski ...

Elastik Mermiler

Boşluğuma gelmiş olmalıyım, Yoksa kesin gülerdim tüm bu olanlara.  Demek hiç kalmamış güleceğim,  komşudan mı istemeli?  Ama ne zaman ki annemle göz göze gelsem umut tarlama taze bereketler doğuyor.  Yazgımda varmış hasarlı bir oyuncak olmak -tamirci görmek istemem ki.  Biraz öfke, birkaç kayboluş,  gizli enkazlar ve gösterişli mutluluklar  bir araya gelince bir insan ediyor: ne muazzam kusurluluk.  Ölenlerin ruhuna Fatiha yerine  alkış yolluyorlar artık.  Şimdi doğru oturup doğru konuşalım -lütfen Kim ışıkta uyumayı sever ki? Allah rahatlık versin canım Toprağın üstündekileri nasıl taşıdığına  şaşmamak gerek.  Bizi, hepimizi -asla mecaz yapmam- sevdiklerimiz ayakta tutuyor.  Yaşamak için eşyaya ihtiyaç var,  eşya için yaşamaya.  Anlamını yitirmiş bir döngü içinde  -de ayrı da olabilirdi- varamamaya koşuyoruz.  Kıyıya vurmuş bir balina kadar bedbahtız ama yüzmeyi de bildiğimiz yok.  Günlere bitirme...

Karambole gelmiş şarampoller

Tekerleğin icadından beri yuvarlanıp gidiyoruz. Ben de süper güçlerim olmadığı halde dünyayı kurtarmaya çalışıyorum. Yuvarlaklığından. İşin kötüsü bir de ben, devrik yaşıyorum kamyonun icadından beridir ki. Karanlıktan korkan bir sokak lambasıyım ve güneş doğana dek kendime şarkılar fısıldıyorum. Şarkılar da beni anlamıyor. Ben bu çağın insanı değilim, çok var daha benim çağıma. Gelince uyandıracaklar diye ummaktan başka çare yok. Kuyudaki taşı çıkarmak istemedim diye bana deli dediler yağmurlu bir günde. Ya da kendi dedikodumu yaptığım için. Ne fark eder? Bozuk saatin yanına günde iki kez gidip sen de haklısın diyorum. Şakayı bir yana bırakmayı şiddetle reddetmişimdir daima. Hem annemin dediğine göre -ki bence bu kiraz kulağınıza küpe olsun- gözyaşı gözyaşını çeker. Bozuk bir bumerang olmakmış yazgım demek. Ne yapmalı? Kim ne yaparsa yapsın yalnız, yalnız kendine dönmeye mahkum. Size söylüyorum, Montaigne olsa, bu kadar çok denediğim için benimle gurur duyardı. Ay çiçeği bir ar...

Hem süper ol hem kahraman

Resim
Merhaba, size anlatmam gereken önemli bir şey var. Beni tanımıyorsunuz ama ben bir süper kahramanım. Hayır, herhangi bir özel gücüm yok. Kimliğimi gizli tutmuyorum, halka açık biriyim. Peki o zaman, nasıl bir kahraman oluyorum ben? İşte anlatmam gereken kısım tam da burası. Benim kahramanlığım, Don Kişot'unkine benziyor. Hatırladınız mı o şövalyeyi? Tamam, kabul ediyorum, o sadece kendi gözünde şövalyeydi ama olsun. İnsanların yanlışlarıyla dolu bir gerçekliği kabul etmediği için de adı deliye çıkmıştı. Oysa o masum görünen yel değirmenleri yok mu... Onların ne denli kötü olduğunu hepimiz biliyoruz. Kimsenin inanmaması, doğruyu değiştirir mi?  Her şeyden önce ben bir müslümanım, sizin anlayacağınız. Müslümanın dünyayla ilgisi Don Kişot'unki kadar uzak, delice ve son derece kararlı bir yapıda olmalıdır, değil mi? Her kötülükle yalnızca bir kişi olarak savaşır. Bu yüzdendir ki hiçbir kirliliğe kayıtsız kalamaz. Şunu unutmaz ki, insanların seçtiği yolun doğruluğunu gösterecek şey ...

Ben dünyanın en iyi vesairesiyim.

Bir kitap okudum ve -hayır, hayatım değişmedi, bazı hayatlar değişmez- şöyle diyordu: "Kendinize bir sıfat bulun ve bu dünyada en iyi yaptığınız şey olsun ve yine, bu dünyada bunu sizden iyi yapan biri olmasın." Düşündüm, benim en iyi yaptığım şey neydi? Görünmez olmak elbette. Fakat süper kahraman olarak yapmıyordum ben bunu. Sadece, bir ilkokul çocuğunun silgisi üzerimden geçmiş gibiydi, o kadar. Sonra çocuk o silgiyi kaybetti ve telafisi mümkün olmayan şeyler silsilesi hayatım başlayıverdi. Hayır, yanlış anlamayın, isyan değil bunlar. Siz de anlayacaksınız ki ayrıntıda kalmak isyan edilesi bir şey değil. Evet, vesaire olmaktan söz ediyorum. Hani, tek rakamlı bir insan topluluğunda diğer insanların yanında "filan" olmaktan. Fikirlerinin, fikir kökünden gelen efkarının asla merak edilesi olmamasından. Efkar fikir kelimesinin türemiştir çünkü düşünmeyen insanın efkarı olmaz. Sinek olmak, ama sivrisinek gibi fark edilenden değil de sadece konuştuğu zaman rahat...