Kayıtlar

Haziran, 2020 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Elastik Mermiler

Boşluğuma gelmiş olmalıyım, Yoksa kesin gülerdim tüm bu olanlara.  Demek hiç kalmamış güleceğim,  komşudan mı istemeli?  Ama ne zaman ki annemle göz göze gelsem umut tarlama taze bereketler doğuyor.  Yazgımda varmış hasarlı bir oyuncak olmak -tamirci görmek istemem ki.  Biraz öfke, birkaç kayboluş,  gizli enkazlar ve gösterişli mutluluklar  bir araya gelince bir insan ediyor: ne muazzam kusurluluk.  Ölenlerin ruhuna Fatiha yerine  alkış yolluyorlar artık.  Şimdi doğru oturup doğru konuşalım -lütfen Kim ışıkta uyumayı sever ki? Allah rahatlık versin canım Toprağın üstündekileri nasıl taşıdığına  şaşmamak gerek.  Bizi, hepimizi -asla mecaz yapmam- sevdiklerimiz ayakta tutuyor.  Yaşamak için eşyaya ihtiyaç var,  eşya için yaşamaya.  Anlamını yitirmiş bir döngü içinde  -de ayrı da olabilirdi- varamamaya koşuyoruz.  Kıyıya vurmuş bir balina kadar bedbahtız ama yüzmeyi de bildiğimiz yok.  Günlere bitirme...

Karambole gelmiş şarampoller

Tekerleğin icadından beri yuvarlanıp gidiyoruz. Ben de süper güçlerim olmadığı halde dünyayı kurtarmaya çalışıyorum. Yuvarlaklığından. İşin kötüsü bir de ben, devrik yaşıyorum kamyonun icadından beridir ki. Karanlıktan korkan bir sokak lambasıyım ve güneş doğana dek kendime şarkılar fısıldıyorum. Şarkılar da beni anlamıyor. Ben bu çağın insanı değilim, çok var daha benim çağıma. Gelince uyandıracaklar diye ummaktan başka çare yok. Kuyudaki taşı çıkarmak istemedim diye bana deli dediler yağmurlu bir günde. Ya da kendi dedikodumu yaptığım için. Ne fark eder? Bozuk saatin yanına günde iki kez gidip sen de haklısın diyorum. Şakayı bir yana bırakmayı şiddetle reddetmişimdir daima. Hem annemin dediğine göre -ki bence bu kiraz kulağınıza küpe olsun- gözyaşı gözyaşını çeker. Bozuk bir bumerang olmakmış yazgım demek. Ne yapmalı? Kim ne yaparsa yapsın yalnız, yalnız kendine dönmeye mahkum. Size söylüyorum, Montaigne olsa, bu kadar çok denediğim için benimle gurur duyardı. Ay çiçeği bir ar...

Hem süper ol hem kahraman

Resim
Merhaba, size anlatmam gereken önemli bir şey var. Beni tanımıyorsunuz ama ben bir süper kahramanım. Hayır, herhangi bir özel gücüm yok. Kimliğimi gizli tutmuyorum, halka açık biriyim. Peki o zaman, nasıl bir kahraman oluyorum ben? İşte anlatmam gereken kısım tam da burası. Benim kahramanlığım, Don Kişot'unkine benziyor. Hatırladınız mı o şövalyeyi? Tamam, kabul ediyorum, o sadece kendi gözünde şövalyeydi ama olsun. İnsanların yanlışlarıyla dolu bir gerçekliği kabul etmediği için de adı deliye çıkmıştı. Oysa o masum görünen yel değirmenleri yok mu... Onların ne denli kötü olduğunu hepimiz biliyoruz. Kimsenin inanmaması, doğruyu değiştirir mi?  Her şeyden önce ben bir müslümanım, sizin anlayacağınız. Müslümanın dünyayla ilgisi Don Kişot'unki kadar uzak, delice ve son derece kararlı bir yapıda olmalıdır, değil mi? Her kötülükle yalnızca bir kişi olarak savaşır. Bu yüzdendir ki hiçbir kirliliğe kayıtsız kalamaz. Şunu unutmaz ki, insanların seçtiği yolun doğruluğunu gösterecek şey ...

Ben dünyanın en iyi vesairesiyim.

Bir kitap okudum ve -hayır, hayatım değişmedi, bazı hayatlar değişmez- şöyle diyordu: "Kendinize bir sıfat bulun ve bu dünyada en iyi yaptığınız şey olsun ve yine, bu dünyada bunu sizden iyi yapan biri olmasın." Düşündüm, benim en iyi yaptığım şey neydi? Görünmez olmak elbette. Fakat süper kahraman olarak yapmıyordum ben bunu. Sadece, bir ilkokul çocuğunun silgisi üzerimden geçmiş gibiydi, o kadar. Sonra çocuk o silgiyi kaybetti ve telafisi mümkün olmayan şeyler silsilesi hayatım başlayıverdi. Hayır, yanlış anlamayın, isyan değil bunlar. Siz de anlayacaksınız ki ayrıntıda kalmak isyan edilesi bir şey değil. Evet, vesaire olmaktan söz ediyorum. Hani, tek rakamlı bir insan topluluğunda diğer insanların yanında "filan" olmaktan. Fikirlerinin, fikir kökünden gelen efkarının asla merak edilesi olmamasından. Efkar fikir kelimesinin türemiştir çünkü düşünmeyen insanın efkarı olmaz. Sinek olmak, ama sivrisinek gibi fark edilenden değil de sadece konuştuğu zaman rahat...