Bile'den bile incinmeyen karınca
Bile'den bile incinmeyen karınca. Böyle der, dalga geçerler onunla. Açıkça söylemek gerekirse onun hiç umurunda değil ama ben hep rahatsız olmuşumdur. Müdahale ederim istemeden, yine ettim, demeyin öyle dedim, büyüğümüz o bizim. Güldüler, o da kendi halinde dönmeye devam etti. Biz karıncalar yaptığımız işi sonuna kadar götürürüz de, o hepimizden gayretli. Ama işi başka.
Döner böyle, etrafında döner, bir şeyler düşünür söyler, arada bir dinlenir, yiyeceğini bulur yer, sonra tekrar başlar dönmeye. Yuvarlaklar çizer, mırıldanır bazen, bazen uzun uzun susar. En irilerimizden biri halbuki, yaşı babamınkinden büyük olmasına rağmen gücü de yerinde. Yani istese en fazla kırıntıyı o taşır yuvaya. Ama sadece doyacağı kadar bulmakla yetinir. Kimseye de aldırmaz. Zaten o yüzden ona, bu insan deyişiyle takılırlar hep. Bile'den bile incinmez o, derler.
Bu sabah keyfim pek tıkırında değildi, bizimkinin yanına uğrayayım dedim işe başlamadan evvel. Baktım yuvanın sakin bir köşesine çekilmiş, oturuyor, besbelli yine garip düşüncelerinden birinde. Beni görünce gülümsedi ve yine tuhaf bir şey yumurtladı: "Demek anladın sonunda."
Anlamadım ki, daha önce de anlamamıştım. Bir bana böyle konuşur nedense. Ben de gülümsedim ama çekingen, "Neyi anladım?" Soru soruyorum ki açıklama yapsın. İyice güldü bu kez. "Dedene çekmişsin." dedi. Dedemi tanırmış, arkadaşlarmış. Ben tanımadım, dedeme benzeyip benzemediğimi bilmiyorum.
Geçiştirdim, bir yandan da neden geldim iş açtım başıma dedim içimden. Herkes deli sayar onu, ben saygıda kusur etmem. Çalışma anlayışımız farklı diye deli olacak değil ya. Ama bu garip halleri de biraz zorluyor doğrusu.
İnceledi beni kısık gözlerle, ayağa kalktı. Dönmeye başlayacak herhalde dedim. Fısıldayarak, sözlerin içime işlemesini ister gibi üstüne basa basa, "Atalarını unutmuşsun sen." dedi. Kaşlarımı çattım, neyi unutmuşum ben? Her gün ne kadar yiyecek taşıyorum ben bu yuvaya. Atalarını unutan o asıl. Kış için bile erzak biriktirmez, bana yeteni ben bilemem der durur, ne tuhaftır ki bir lokmaya bile muhtaç olduğunu da görmedik. Ama geleneklerimize ters mi, ters işte. Bu nasıl karıncalık.
"Seni unutmuşsun."
Bu ne demek şimdi? Anlamayan bakışlarımı boş verip dönmeye başlayınca tamam dedim, kafasına esti konuştu bir şeyler, ben işime döneyim. Gittim, sıcaklar da azalıyor zaten, akşama kadar ne bulduysam getirdim. Birkaç arkadaş sırtlanıp kocaman ekmeklerle ağzına kadar doldurduk yuvayı. Bu kış ziyafet var dedik. Her sene aynı şeyi der, sonra da ucu ucuna yetiririz kırıntıları. Tam birileri eyvah aç kaldık demeye başlar ki sıcaklar geri gelir, biz yeniden başlarız işe. Uyumadan önce fark ettim bu aynılığı, her gün kırıntı getir, kış gelsin onları ye, kış gitsin yuvadan çık. Seni unutmuşsun. Beni unutmuşum. Atalarımı unutmuşum. Atalarım. Ben. Uyuyakalmışım.
Sabah ilk iş ona gittim. "Koşmaya geç kalma sakın ha." diye dalga geçti benimle. Çalışkan biriyim ben, ailece öyleyiz. Zoruma gitmedi, "Söylesene," dedim, "atalarım kim benim? Unuttuğum şey ne?"
Doğru soruyu sormadığım hissi çöreklendi içime. Doğru düşünmeyi bilmiyorum gibi. Ama nereden başlanır düşünmeye? Bu aynılık nasıl kırılır? Biz de mi dönelim?
"Biliyorsun kim olduğunu." dedi, hiç umurunda değildi halim. Kötü biri değildir aslında, hatta çok yardımsever, fedakar bir karıncadır. Bize uymadığı için suçlarlar onu ama her sorunda da ona koşar herkes. Erzağından paylaştığı da çok olmuştur. Karıncalar arasında bu pek nadir görülen bir meziyet.
Kimden bahsediyor? Sadece bir kişiden bahsediyor gibi konuştu. Bak amca, işim gücüm var, diyecektim, dilim varmadı. İşim var ama gücüm yok bugün. Hiç istemiyorum aynı şeyleri yapmak. Neden böyle devam etmeli?
"Kim? Ne yapmış? Neden önemli?"
Bilmiş bilmiş gülümsedi, sanki sorularımdan memnun olmuştu. Cevap vermeden önce etrafımıza, vızır vızır işleyen yuvaya göz gezdirdi. Herkes telaş içindeydi her zaman olduğu gibi. İşimiz var amca.
Üç soruyu tek seferde cevapladı: "İbrahim'in karıncası. Doğru yolu seçmiş. Sana da hatırlatacağı için önemli."
Böyle bir şey biliyordum galiba. Bir hikaye. Masal mıydı yoksa? Çok küçükken, büyük annem mi anlatmıştı ne. Bir peygamber varmış, ateşe atmışlar. Rabbim Allah'tır dedi diye. Bir karınca da ağzıyla su taşımaya başlamış söndürmek için, diğerleri alay etmiş bu su yeter mi ne yapıyorsun. O da, olsun, demiş, hiç değilse hangi taraftan olduğum belli olur.
Bir şey demeden ayrıldım yanından, kafam kazan gibi oldu. Kepçe de onun elindeydi anlaşılan, karıştır babam karıştır. Avare dolaştım bütün gün. Canım bir şey yemek de istemedi taşımak da. Neydim, ne olacaktım, ne olmak üzere vardım. Ağaç köklerine oturdum, düşündüm. Serin bir rüzgar esiyordu ve bundan sonra hiçbir şeyin aynı olmayacağını o da biliyor gibi kulağıma sürekli bir şeyler fısıldıyordu. Nasıl da güzeldi her şey. Ya olmasaydı? Nasıl gelmiştim buraya, hiçten, hiç haberim yokken. Bu fırsatı bu aynılıklarla nasıl kırmışım, yok etmeye uğraşmışım. Sahiden unutmuşum beni, bendekini.
Akşam yuvaya döndüğümde herkesin yatmaya çekilmiş olmasını beklerken bir koşturmaca vardı ortalıkta. Farklı bir telaş. Ancak kötü haberlere işaret edebilecek türden. Ben de katıldım, koştum, ne oluyor diye baktım. Bir cenaze vardı. Yaşarken önemli olmayan biri, artık var olmayacağı anlaşılınca çok değerli biri olmuştu. Gömmelerine yardım ettim. Herkes bana bakıyordu. Ya da ben öyle sandım. Toprak yığınına baktım ben. Tarafını seçtin değil mi amca. Gittiğin yol doğruydu değil mi. Döndüğün yerden memnunsun. Kavuştun İbrahim'in Rabbine.
Böyle şeyler dedim işte. Sonra neden bilmem birkaç adım sağa atmaya başladım, biraz ileri, birkaç adım sol, biraz geri. Sonra tekrar. Seni unutmuşsun. Seni unutmayacağım. Sağ, ileri, sol, geri. Tekrar. Sabaha kadar dönmüşüm.
Erkenden kalkıp işe koyuldu karıncalar. Ben dönmekten yorulmuştum, oturdum bir süre. Acıktığımı fark edince yuvadan çıkıp, karnımı doyuracak kadar bir şeyler getirip tekrar döndüm. Tekrar döndüm. Aklımdaki hikayeleri mırıldandım. Olacağım. Döndüm. Durdum. Birileri işe çıkmamı istedi, omuz silktim, ne gerek var. Getirdiğim kırıntı bana fazla gelmişti, aç çocuklardan birine verdim. Tekrar döndüm. Ne olacağımı ihmal etmedim. Tarafım belli artık. Tekrar döndüm. Onu ihmal etmeyeceğim. Tekrar döndüm. Onlar da dönse.
Kapıları çalsam tek tek. Arkadaşlar desem, kardeşler. Siz de dönün. Yanlış yere dönüyorsunuz siz. Boşuna dönüyorsunuz. Kendinize dönün desem, kendinize dönün, kendinize dönün. Döndüm. Güldüler, ne garip konuşuyor dediler. Tekrar döndüm. Ona dönün, onu unutmayın, sizi unutmayın. Çalışmaya devam ettiler. Tekrar döndüm. Unutmuşsunuz. Tekrar döndüm. Etrafınıza bakın. Bakmadılar. Tekrar döndüm. Tarafınız neresi. Bilmediler. Döndüm. Birileri de bana döndü, güldüler çok. Olabilir, gülsünler. Ben kendime döndüm. Biri beni işaret etti başka bir gün. Bakın dedi, bile'den bile incinmeyen karınca. Çok güldüler bu espriye. Ben de güldüm, hiç incinmedim. Kendime döndüm.
-sör
Yorumlar
Yorum Gönder