Ben dünyanın en iyi vesairesiyim.



Bir kitap okudum ve -hayır, hayatım değişmedi, bazı hayatlar değişmez- şöyle diyordu: "Kendinize bir sıfat bulun ve bu dünyada en iyi yaptığınız şey olsun ve yine, bu dünyada bunu sizden iyi yapan biri olmasın."

Düşündüm, benim en iyi yaptığım şey neydi? Görünmez olmak elbette. Fakat süper kahraman olarak yapmıyordum ben bunu. Sadece, bir ilkokul çocuğunun silgisi üzerimden geçmiş gibiydi, o kadar. Sonra çocuk o silgiyi kaybetti ve telafisi mümkün olmayan şeyler silsilesi hayatım başlayıverdi.

Hayır, yanlış anlamayın, isyan değil bunlar. Siz de anlayacaksınız ki ayrıntıda kalmak isyan edilesi bir şey değil. Evet, vesaire olmaktan söz ediyorum. Hani, tek rakamlı bir insan topluluğunda diğer insanların yanında "filan" olmaktan. Fikirlerinin, fikir kökünden gelen efkarının asla merak edilesi olmamasından. Efkar fikir kelimesinin türemiştir çünkü düşünmeyen insanın efkarı olmaz. Sinek olmak, ama sivrisinek gibi fark edilenden değil de sadece konuştuğu zaman rahatsız edici olacak olandan.

Sonra bir kitap daha okudum -yine hayatım değişmedi-, şöyle bir şey ilgimi çekti:"Belki de, insanoğlunun kayda değer görmediği ayrıntıda pek çok gizli şey yatıyordur." diyordu, "Belki de hayatın gerçek anlamı vesaireden geçer."

Şimdi bunun bana ne anlam ifade ettiğini, beni hangi derin sularda boğduğunu anlatmaya lüzum yok. Fakat şunu söyleyebilirim ki, bir nebze de olsa umut olmuştu bana. Tüm ye'simi bir kutuya koyup kaldırmış ve hiç kayda değer olmadığım için kayıt altına alınmamışlığıma aldırmamaya çalışmıştım.
Küçük Prens ile bir olup, insanları eleştirmeye başladım. Çünkü bütün körler aynı görürdü, değil mi? Çünkü insanlar yürekleriyle baksalar tırtılı severlerdi ama onlar kelebeğe sevdalandı, değil mi?

Bilmiyorum. Umrumda değilsin ey dünya, sadece bunu biliyorum. Tüm tırtıllar bilmeli...




 

Yorumlar

  1. Bütünü oluşturan detaylardır. Bir detay bile eksik olsa o bütün bozulur. Kısacası her insan bir bütüne, koca bir bütün bir insana gebedir.

    Lafı kısa tutmamak lazım bazen, lafı kısa tutmayayım.

    İnsanoğlu binlerce detayın içinde kendine bir yer arar, yani aslında herkes sadece bir detay olmanın peşindedir. Kendine bir detay olarak yer bulabilmek ise her babayiğidin harcı değildir. Bir detay olduğunu iddia eden bir insan, başlangıçta kendini küçük ve önemsiz gören birisi gibi algılanabilir fakat işleyiş tam tersini işaret eder. O kişi kendini bir yapı taşı olarak görür.

    Bu kibir mi?

    Değil.

    Böyle, biraz önce dediğimle hiç uyuşmadı değil mi? Yok; gayet de uyuştu, gayet de tutarlı. İnsanoğlu nedenselliğe o kadar bağımlı ki, bir görüşün her açıdan tutarlı ve her nedene uygun olacak şekilde tasarlanmasını istiyor. Evet; bu bilimsel ve ideolojik olarak doğru. Hatta dinsel olarak da pek çok konuda nedensellik son derece önemli. Fakat nedenselliğin çoğu zaman gözümüzü kırpmadan öldürdüğümüz ve hiçbir pişmanlık duymadığımız bir sivrisineğin canı kadar önem arz etmediği durumlar da var. Örneğin bu durum.

    Konuya dönecek olursak neden kibir değil?

    Her zamanki gibi "Neden?" Fakat bu sefer o her zamanki "neden" değil. Biraz daha farklı. Kendini bir detay olarak gören insan kendini dünyanın yapı taşı olarak görür ve bu kibir sayılamaz. Çünkü o insan kendini soyutlayarak böyle bir görüşle özdeşleşmemiştir ki. Milyarlarca insan "özel" olmak için yırtınıp durur, saçını başını yolar. Fakat aslında her insan özeldir. En önem arz etmeyen, en gereksiz olarak nitelendirilebilecek bir insanın, bir detayın yokluğu tamamen farklı bir gerçekliğe gebedir. Bu da demek oluyor ki: eğer hayattaysak vesaireyiz. Vesaireysek bu gerçekliğin efendisi de biziz.

    Peki neden?

    İşte onu asla bilemeyecek kadar aciziz.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

üstü çizili şakaklardan görülmemiş bir ağrı

Elastik Mermiler

Ümmetin Çığlığı