Kayıtlar

Ümmetin Çığlığı

Ben böyle bakıp durmayacaktım, dilim bağlı  İslam'ı uyandırmak için haykıracaktım   Böyle diyor İstiklal şairimiz Mehmet Akif. Durmamış da, İslam milletini uyandırmak için şiirlerinde haykırıp durmuş. Çünkü Mehmet Akif'e göre ümmetin birlik beraberlik ruhuyla hareket etmesi elzem. Tıpkı bir dörtlüğünde dediği gibi,   Düşman sesi duymak istemezsen,   Kardeş sesidir, uyan bu sesten!   Ümmet, Hazreti Peygamber'in çağrısına uyanlar topluluğudur; dünyanın neresinde olurlarsa olsunlar kardeşlerdir. Kuran-ı Kerim, bizlerden "fırkaya ayrılmayanlar" olarak bahseder. Peygamber efendimizin dini, Kuran'da da buyrulduğu üzere, Hz. İbrahim'in, Hz. Adem'in dinidir. Dünyadaki tek gerçek dindir çünkü insanlarca değiştirilmemiş, kısımlara ayrılmamıştır.   Allah'a ulaşmayı dileyenler tek fırkadır, bütündür. Bizim görevimiz de bunu bilmek ve bildirmektir. Dünya üzerinde sadece tek bir din olduğunu, Müslümanların onun bir parçası ve taşıyıcısı olduğunu ...

Mezar Taşı Sıcağında

İnsan bazen Orhan Veli'nin gözyaşlarına dokunabilecek gibi oluyor. Mısralarında sesini duyuyoruz sanki, İstanbul'u onunla birlikte dinlemek istiyoruz, gözlerimiz kapalı. Sizler de bu manzaraları gözünüzde canlandırabildiniz, değil mi? Orhan Veli denince hepimizin aklına onun "garip" şiirleri doluşuverir. Bu kadar ezbere bilinmek bir şair için en güzel başarılardan biri olsa gerek. Orhan Veli'nin içten söyleyişi halkın ağzına o kadar inmiş ki neredeyse deyim hâline gelmiş sayılabilecek birçok dizesi var. Sanatı sanat yapmadan icra etmesi, tam da istediği gibi okura yapaylıktan uzak hissettiriyor.  Orhan Veli'ye göre şiir, herkesin ve her şeyin şiiri olmalı. Bunu hiç zorlanmadan başardığı da bir gerçek. Kendisinden önceki şiirlerden uzak olarak süssüz, yamasız, olduğu gibi konuşan bir şiir onunki. Bu sebepledir ki okuyucuya belki ilk bakışta tuhaf gelen, anormal denilen, alışılmadık bir dili var. Bilhassa Kitabe-i Seng-i Mezar şiiri bu anlamda edebiyat dünyamızd...

Mataramda Tuzlu Su

 Edebiyat yaşamın ağır gerçeklerini kendimiz için hafif kılma yollarından biridir, kara kara yazıları beyaz kağıda dökmek bazen tek çare gibi görünür. Öyle bir çare ki, "Ruh yazının icadından beri ölümsüz." diyen Cemil Meriç'i haklı çıkarmak için, ölmemek için yazmak hem gerekçe hem tedavidir. Şair ise bunu en buğulu şekilde gerçekleştirir, derdi gözümüze sokmaz ama işaret eder. Badi parmağını gösterir, burada bir sızı var der, bakın anlayın halimden. Söylemeden anlatır, resmi netleştirmenin sızıyı tanıyan için imkansız olmayacağını bilir.  Metaforik anlatımın en iyi temsilcilerinden, "Biliyorum kolay anlaşılmayacak" diyerek zorları göğüsleyen İsmet Özel, şiirlerinde yaşama derdiyle edebî hayali çok iyi dengeler. Ona göre şiir, sözlerden bir çatı oluşturur ve bu çatı altında insan oluş bilmecesi tadılır hale gelmektedir. Bu tadı bize ulaştırmada imgelem gücünü en güzel gösterdiği şiirlerinden biri de Mataramda Tuzlu Su'dur, zorlu gidişlerin şiiridir.  West I...

Kalp Perdesi

Mevlânâ Hazretleri, "insanla hayvan arasındaki fark" diyerek edebi işaret ediyor. Peki nedir bu edep?    Edep kelimesinin etimolojisi hakkında farklı görüşler var. Arap dilcileri "edb" yani davet etmek manasındaki kelimeden geldiğini kaydederken, sünnetle eşdeğer "de'b" kelimesinden olduğunu ileri sürenler de var. "Gerçekten bu Kur'an Allah'ın sofrasıdır." hadisinden yola çıkılırsa davet anlamı daha da güçlenir. Bir başka hadiste de Kur'an'dan "Allah'ın edebi" olarak söz edilmesi ilginçtir. Demek ki Kur'an, ince davranışları sergileyen bir ilâhî edep kaynağıdır. Bildiğimiz üzere Hücurat sûresi tamamıyla buna ayrılmıştır, ilk edepsizliği yapan şeytanın nasıl da 900 yıllık ibadetini mahvettiğini Kuran'da görürüz.    İslamî kaynaklarda edep, "nefsin eğitimi, huy güzelliği" şeklinde tarif edilir. Kendimizi iyi, güzel olana meyletmek; saygı, vakar gibi erdemlerle donatmak durumundayızdır. Kalbimizi e...

Adınız

  Kimse ilk kez ne zaman bir bulut gördüğünü hatırlayamaz. Onun dışında. O her sabah uyanır uyanmaz gökyüzüne bakar ve ilk kez bulut gördüğü için çok sevinir. İlk kez uyanmış, ilk kez yatağından kalkıp pencereye yaklaşmış, ilk kez gökyüzüne kaldırmıştır kafasını. Her sabah. Doktorların bir teşhisi var elbette. Teorileri denmeli ya da. Karizmatik bir isim koymuşlardır bu duruma da. Ama ona hasta demek yakışmayabilir. Ben onunla her gün konuşurum, o hep ilk kez görür beni. Merhaba der usulca, adınız nedir? Hep böyle kibar konuşur. Çok hasta görmüşümdür burada ama hiç onun gibi incesine rast gelmemişimdir. Ben de hasta dedim bakın, kulak alışkanlığı işte. Hiç böyle hasta olur mu? Adı Adem ama kendi bunu bilmez. Her gün öğrenmeye çalışır ama. Orta yaşlarda bir annesi var, neredeyse hastane önünde yatıp kalkıyor sanırsınız, her gün ziyaret saati bitene kadar buradadır çünkü. Saatlerce oğluna öğretmenliğe uğraşır, canla başla, pes etmeden. Bak Adem bu bulut, bak bu çiçek. Adem bazen sonu...

Plastik Mermiler

  "Hiç güleceğim yoktu," oldu ilk dediği, Ali'yle oturduğumuz banka yerleşirken, "sizde kalmış mı acaba?"  Bizimkilerle meydanda buluşacaktık. Eski usul meydanlardan bizimki: bir camii, bir çeşme, bir çınar ağacı. Bu meczubu da meydanın öğelerinden biri sayabiliriz, kendimi bildim bileli hep buralarda. Adı Selim. Bizce Aklı Selim. Çok okumuş, çok yazmış, yani kısaca çok olmuş bir abimiz. Sonra da hali bu, anlarsınız ya. Biz bir şey demeden o kendi kendine devam etti, "Kıyıya vurmuş bir balina kadar bedbahtız ama yüzmeyi de bildiğimiz yok ha." Haklıydı, genelde haklı olur. Takım elbisesi yine jilet, ailesi iyi bakıyor. Akşam bulamazlarsa panik oluyorlar ama genelde dolaşıp eve geri dönüyor. Bu düzgün görüntüsünün en sevdiğim yanı, onu bilmeyenlerin adres sormasıdır, takdir edersiniz ki bir meczuptan iyi adres tarif eden bulunmaz.  Kafasını arkamızdaki yaşlı ağaca kaldırmıştı, "Çiçeğin dalını kırmak da günah, çok fazla sulamak da." dedi. Ali...

Kalk

 Kalk * didaktik bir öykü Rabbi yessir vela tuassir Rabbi temmim bilhayr. Son defa sandı nefesini alırken. Kızgın ateş, ona kadar yükselen duman başını döndürmüş, kanatlarının acısını unutturmuştu. Güç bela konduğu çatı avare bir roket isabetiyle çöküyordu. Sen yaparsan başkaları da kaldırır başını, Ebabilleri hatırla. Çünkü biliyordu, kimse olmasa da Allah mazlumun yanındadır.  Ama yorgundu. Bir damla su bulsa yetecek gibiydi beyaz gagasının ucuna. O zaman gördü onları da. Caddenin karşısında, elinde kavanozla havaya zıplayan çocukları. Kavanozdaki su ne kadar da lezzetli ve ferah duruyordu. Nasıl mutlu bu çocuklar, kavanozdaki balık da neyin nesi? Ah, bir yudum su da ona bahşedilse. Çocukların gözlerindeki ışık için kalkmalı ayağa. Çünkü biliyordu, masumiyeti dünyaya öğretse öğretse Filistinli çocuklar öğretecek.  Buraların yerlisi değildi, İstanbul güverciniydi o. Tam tamına 1167 kilometre uçmuştu. Ya Hakk demiş çıkmıştı yola üç gün önce. Ataları gibi postacı değildi, ...